20 Aralık 2021 gecesi Cumhurbaşkanının açıklaması ile hayatımıza Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat kavramı girdi. Aynı açıklamanın yapıldığı akşam saatleri dolar kuru 18 liradan 10 lira seviyelerine geriledi.Buna göre; döviz bozdurup bu mevduat hesabına geçiş yapan yatırımcıların belirledikleri vade sonunda döviz cinsinden kazanımları Merkez Bankasının TL mevduatı için öngördüğü faiz oranından düşük olursa, aradaki kazanç farkını Hazine karşılayacaktı.
21 Aralık 2021 Hazine ve Maliye Bakanlığı yaptığı basın açıklamasında : “.. Kur farkı hesaplamaları için her gün Merkez bankasının saat 11:00 de USD döviz kurunu yayınlayacağını, bu mevduat üzerinden stopaj alınmayacağını, Hesapların 3, 6, 9 ve 12 ay vadeler ile açılabilecek olup; minimum faiz oranı TCMB Politika Faiz Oranı olarak uygulanacağını, Vadeden önce hesaptan para çekilmesi durumunda hesap vadesiz hesaba dönüşecek, faiz hakkı ortadan kalkacağını, Hesabın açıldığı tarihteki TCMB kuru ile hesabın kapatıldığı tarihteki TCMB kurundan düşük olan üzerinden hesap bakiyesi güncelleneceğini…” ilan etmiştir. Ayrıntılar için bkz: https://www.hmb.gov.tr/haberler/basin-aciklamasi-i-21-12-2021
21 Aralık 2021 tarihli Resmi gazetede ise Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası : “TÜRK LİRASI MEVDUAT VE KATILMA HESAPLARINA DÖNÜŞÜMÜN DESTEKLENMESİ HAKKINDA TEBLİĞ” yayınlamıştır. Bu tebliğin 5. Maddesinde :” (1) Vade sonunda Türk lirası mevduat veya katılma hesabı sahibine anapara ile faiz veya kâr payı banka tarafından ödenir.
(2) Vade sonu kurunun dönüşüm kurundan yüksek olması ve kur farkı üzerinden hesaplanan tutarın banka tarafından ödenecek faiz veya kâr payından yüksek olması durumunda, kur farkı üzerinden hesaplanan tutardan faiz veya kâr payı düşülerek hesaplanan tutar Merkez Bankasınca mevduat veya katılma hesabı sahibine ödenmek üzere ilgili bankaya aktarılır.
(3) Türk lirası mevduat veya katılma hesabından vadeden önce çekim yapılması halinde Merkez Bankasınca kur farkına ilişkin ödeme yapılmaz.
(4) Bu uygulama kapsamında açılan Türk lirası mevduat veya katılma hesapları bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen destekten bir defaya mahsus olarak faydalanabilir. “ şeklinde hüküm bulunmaktadır.
Her ne kadar bu iki farklı açıklama kafa karışıklığına yol açmışsa da anladığımız kadarı ile TL cinsinden ilk defa böyle bir mevduat hesabı açmak istemeniz ya da mevcut TL mevduat hesabınızı bu tür hesaba çevirmek istemeniz halinde Hazine Bakanlığının garantisi altında, Yabancı para cinsinden Döviz Tevdiat Hesabınızı bu tür hesaba çevirmek istemeniz halinde Merkez Bankası garantisi altında olduğunuzdur.
Okumuş olduğunuz yazıda irdelemek istediğimiz husus ise, bahsedilen kararın ekonomik ve finansal tarafı değil, hukuki boyutudur. Merkez Bankasının bu tebliği ve Hazine Bakanlığının duyurusu hukuksal zeminde iki büyük sıkıntı ve tartışma konusu meydana getirmiştir.
A- Anayasaya Aykırılık
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının başta kanunlar önünde eşitlik başlıklı 10. Maddesi olmak üzere Vergi Ödevi başlıklı 73 ve Bütçe ve Kesin Hesap başlık 161. Maddesi bahsedilen bu kararı altlandırmaktadır. Bu kelime özenle ve bilerek seçilmiştir. Çünkü Türkiye Cumhuriyetinde yasama, yürütme ve yargı erki tarafından meydana getirilecek tüm iş ve işlemler kaynağını Anayasadan almak zorundadır.
Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Hesabı uygulamasının ne anlama geldiğini yukarıda açıklamıştık. 21/12/2021 tarihinden itibaren bu türden mevduat hesabı açanlar, döviz hesabının bu türden mevduat hesabına çeviren yatırımcıların döviz kuru ile TCMB’ nin verdiği faiz (asgari repo ihale faiz oranı) arasındaki fark Hazine tarafından ödenecektir.
Esasında Hiç Döviz Hesabı, Vadeli Hesabı, Altın Hesabı olmayan ya da parasını hep Türk lirasında tutan ya da döviz hesabı olmasına karşın Kur Korumalı TL Vadeli Hesabı tercih etmeyen sade vatandaşlarımızın ödediği vergilerle toplanan parayı iyi veya kötü bir uygulama olmasından bağımsız, tek bir zümre için kullanmak, onların risklerini garanti altına almak hukuksal bir jargona gerek kalmaksızın eşitliğe aykırı olarak adlandırılabilir. Gelirinin büyük bir bölümünü dolaylı vergilerden (ÖTV- KDV) elde eden bir hazine için “dolaylı vergi kavramı” zaten tartışmaya açık ve hukuksal olarak problemli bir mülaazaradır. Kazanandan değil, harcayandan alan bir Vergi sistemimiz mevcutken, hepimizin dolaylı ya da doğrudan verdiği verdiği vergilerle toplanan parayı bu şekilde harcamanın getireceği hukuki tartışmaya anayasal çerçeveden göz atmak gereklidir.
Anayasanın 73. Maddesi : “…Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır…” demektedir. Görüldüğü üzere vergilendirmede anayasallık ilkesi ve bunun koruğu bir sosyal amaç mevcuttur. Bu sosyal amaç hem vergiyi toplarken gelir gruplarının ve dengenin gözetilmesi, hem de hazinenin bu toplanan parayı harcarken, eşit, şeffaf, kanuni dayanağı olan ve tasarruf ilkelerini gözetmesidir.
Kanunla dahi yapılma ihtiyacı duyulmayan bu düzenlemenin vergilendirme ilkesine aykırı olduğu sahih bir şekilde karşımızda olmakla birlikte Daha çok Kamu Maliyesinde bağlayıcı olan teknik ve temel ilkeler de ihlal edilmektedir.
Örneğin Verginin Kamu Giderlerinin Karşılığı olma ilkesi bunlara çok iyi bir örnektir. Bir görüşe göre ; Türk Lirasının Dolar ve diğer yabancı para birimlerine karşı değerinin kazandırılması da bir “Kamu Görevi ve Kamu Gideri” olabilir. Ancak bir an için kur düşürme operasyonunun kamu gideri olduğunu düşünsel bile, Hazinenin ve Merkez Bankasının elinde birçok enstrüman var iken halkın tümünün parasını bu amaç doğrultusunda kullanması üstün yarar tartışmasını da beraberinde getirmektedir. Kanaatimizce halkın tamamının parasının belli bir kesim lehine yapılan düzenleme ile iyi ya da kötü bir amaçla harcanmasının getireceği kamuya güvensizlik ve eşitsizlik, kuru bu yolla düşürmenin getireceği kamu yararından daha üstün olacaktır. Burada üstün kamu yararının hangi tercihte saklı olduğunu okuyucunun tercihine bırakıyoruz.
Sürekli ticaret yapan, para akışını sağlayan işletmeler ve yatırımcıların ödedikleri gelir ve kurumlar vergisinde gözle görülen azalmalar meydana gelebilir. Yatırımcıların yeni yatırım yapma iştahları kesilebilir. Faizden kaçma sebebi olan tembellik, dolaylı yoldan bu tür Kur Korumalı TL Mevduat Hesabı yolu ile kendini gösterebilir.
B- Norm Hiyerarşisine Aykırılık
Anayasanın 161. Maddesinde : “..Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır…” denilmektedir. Kamu Hazinesinden bütçede yazmayan hiçbir ödemeye yapılamaz esası getirilmiştir. Tabiki de bu duruma örtülü ödenek gibi istisnalar getirilmiş olsa da, temel prensip istisnaların da kanunla getirilme zorunluluğudur.
21/12/2021 tarihli resmi gazetede Merkez Bankası tarafından Kur Korumalı TL Mevduat hesaplarına getirilen düzenleme “TEBLİĞ” ile yapılmıştır. KANUNU OLMAYAN DÜZENLEMENİN TEBLİĞİ NASIL YAPILMAKTADIR? UYGULAYICI KİM OLACAKTIR? İTİRAZ MERCİİ NERESİDİR? TERİMLER NE ANLAMA GELMEKTEDİR? BÖYLE BİR HARCAMA KALEMİNİN BÜTÇE PLANLAMASI YAPILMIŞ MIDIR? KAYNAK AYRILMIŞ MIDIR? Kısaca eğer bu düzenleme kanun ile olması gerektiği gibi gelse idi, hepimiz bu soruları soracak, mecliste tartışılmasını izleyecek, eksik hususlar var ise bilgilenecek, dile getirecek, tartışacak, giderilmesine katkıda bulunacak idik. Demokratik toplumlar da bu saydığımız hususlarda vatandaşın ödevleri arasındadır.
KANUNU OLMAYAN TEBLİĞ İLE GETİRİLEN BU DÜZENLEME; HUKUKİ İŞLEMİN KURUCU UNSURLARINDA EKSİKLİK TARTIŞMASINI DA BERABERİNDE GETİRMEKTEDİR. BUNUN SONUCU İSE HUKUKEN HÜKÜMSÜZLÜK -BUTLAN- KAVRAMIDIR. Dayanak tartışması yapılması gereken yerde kamuoyunun içerik tartışması yapması hukuk devleti ilkelerinin ne kadar erozyona uğradığının bir başka göstergesidir.
Sonuç olarak döviz kurunun düşmesine her vatandaş gibi çok sevindik, daha da düşmesini, paramızın değer kazanmasını, fiyat istikrarının sağlanmasını ve her şeyden önemlisi fiyatların makul seviyelere gelmesini ben de yönetenlerden talep ediyorum. Ancak bir hukukçu olarak, dünyanın en yararlı uygulamasının bile kuralına uygun olması yapılması gerekliliğini hatırlatmak istiyorum. Bu yazıyı yazmamızdaki amaç, pozitivist bir biçimde her şeyin yazılı kanunlara dayalı olmasını savunmak değildir. Aksine uygulayıcıların vicdani yükümlülükleri ve somut olayın gerçeklikleri de göz ardı edilmemelidir. Ancak bütün bir milletin parası harcanırken hem kanuna hem de vicdana uygun davranılmasını talep etme hakkımızın olduğunu hatırlatmak için bu yazı kaleme alınmıştır.
Okuduğunuz için teşekkürler….